Tevhîd
Dinî-Tasavvufî Halk Şiirinde Allah’ın varlığı ve birliği
üzerine yazılmış şiirlerdir.
Bu şiirlerde kaside, gazel ve mesnevi gibi nazım şekilleri ile
yazılmıştır.
Tevhîdlerin
muhtevasında ayet ve hadisler yer alır.
Allah’ın varlığı, birliği ve sıfatları, tasavvufi olarak ise
kenz-i mahfî ve vahdet-i vücut konuları işlenir. İnsanın Allah’ı algılayış şekli,
tevhîd makamları, vahdet-kesret ilişkisi ve yaradılış gibi konulara yer verilir.
İlâhî
Dinî-Tasavvufî Halk Şiirinde dinî, ahlaki ve ilahi fikirleri
içeren manzumelere
İlâhîler, genellikle Allah’ın birliğini, ihtişam ve
kudretini telkin eden şiirlerdir.
Hem hece hem de aruz vezni ile yazılan ilahiler
Âyin: Mevlevî tekkelerinde
Tapuğ: Gülşenî tekkelerinde
Durak: Halvetî tekkelerinde
Cumhur: Mevlevî ve Bektaşî tekke ve dergâhlarında
Nefes: Alevî-Bektaşî tekkelerinde
Yunus Emre, Kaygusuz Abdal ve Hacı Bayram Veli, ilâhî türünde
şiir yazan Dinî-Tasavvufî Halk şairleri
Münacaat
Türk edebiyatında münacaatlar, Allah’a yalvarıp yakarmak
için yazılan manzum ve mensur eserlerdir. Manzum münacaatlar, kaside, gazel,
kıt’a ve mesnevi nazım şekillerinde yazılmışlardır. Bu şiirlerde yer alan
esaslar, ayet ve hadislerden alınmıştır.
Elifnâme
Osmanlı Türkçesindeki otuz üç harfin değişik konularda,
değişik şekillerle, genellikle mısra başlarındaki harerin alt alta alfabetik
sıra ile beyitler halinde yazılarak devam etmesi neticesinde oluşan manzum
eserlerdir.
Bu şiirlerde Allah’ın varlığı ve birliği, Allah’a yalvarma,
peygamber ve devrin büyükleri olan mutasavvıar hakkında yapılan övgü gibi
konular işlenir.
Na’t
Türk edebiyatında Hz. Muhammet’i övmek için yazılan eserlere
na’t adı verilir.
Bunun yanı sıra diğer peygamberler, halifeler, veliler ve
din büyükleri hakkında
yazılan na’tlar da vardır. Hemen bütün nazım şekillerinde
yazılabilir.
Yunus Emre, Süleyman Çelebi, Aziz Mahmut Hüdâî gibi şairler
na’t türünde şiirler yazmışlardır.
Esmâ-i Nebî
Hz. Muhammet’in 99 ve daha fazla ismiyle ilgili
hususiyetleri, Hz. Muhammet’in
isimlerinin (mg) harfi ile ifadesi ve bu ifadenin onun son
peygamber oluşuna delâletini anlatan
eserlerdir.
Sîretü’n-Nebî
Hz. Muhammet’in doğumundan vefatına kadar ahlakını,
faziletlerini, mucizelerini, gazalarına ait hayatını, bütünüyle veya bir
kısmıyla ele alan eserler anlamına gelen “sîretü’n- nebî”ler hem mensur hem de
manzum bir şekilde kaleme alınmışlardır.
Mesnevi nazım şekliyle yazılmış “sîretü’n- nebî”ler,
genellikle mevlit olarak adlandırılmışlardır. 15. yüzyıl şairlerinden Süleyman
Çelebi’nin “Vesiletü’nNecat” adlı eseri bu türün en önemli örneklerindendir.
(Mevlitlerde okunan aslında bu eserdir. Süleyman Çelebi’nin
“Vesiletü’nNecat)
Mucizât-ı Nebî
Dinî-Tasavvufî Halk Şiirinde Hz. Muhammet’in mucizelerini
anlatan şiirlere denir.
Hicretnâme
Hz. Muhammet’in Mekke’den Medine’ye göçünü anlatan şiirlere
“hicretnâme” adı
verilmiştir. Bu şiirlerin büyük bir kısmı Hz. Muhammet’le
ilgili olmakla birlikte bazıları uluların göçünü anlatırlar.
Miracnâme
Hz. Muhammet’in Recep ayının 27. gecesi “Burak” ile göğe
yükselerek Allah’la görüşmesini anlatan şiirlere denir. Genellikle kaside ve
mesnevi nazım şekilleriyle yazılan veya söylenen bu şiirler, kaynağını İsrâ
Suresi’nden alırlar. Çünkü bu surede Miraç’la ilgili bilgiler yer almaktadır.
Mevlid
Dinî-Tasavvufî Halk
Şiirinde Hz. Muhammet’in doğumunu anlatan şiirlerdir. Erken dönemlerde
Erzurumlu Kadı Darîr gibi şairlerin temsil ettiği mevlid türünün Türk
edebiyatındaki en iyi temsilcisi 15. yüzyıl şairi Süleyman Çelebi’dir.
Hilye
Hz. Muhammet’in fiziki özelliklerini tasvir eden şiirlerdir.
Başka bir ifadeyle Hz.
Muhammet’in fiziki özelliklerini şiirle resmeden şiirlerdir.
Mensur şekilleri de bulunan hilyelerin manzum örnekleri, mesnevi nazım şeklinde
yazılmıştır. Dört halife ve bazı veliler hakkında da yazılmış olan hilyeler,
miracnâme ve mevlid gibi bazı nazım türlerinin içinde de yer almışlardır.
Hakânî’nin “Hilye-i Hakânî” adlı eser
Gevhernâme
Allah’ın birliği ve Hz. Muhammet’in yüceliği ve vasıarı
hakkında yazılan eserlerdir.
Kaygusuz Abdal’ın “Gevhernâmesi”
Dolapnâme
Allah aşkının dile getirildiği sorulu-cevaplı şiirlere
denir.
Dinî-Tasavvufî Halk Şiirinde çok sayıda örneği vardır.
Âşık Yunus “Dertli Dolap”
Kaygusuz Abdal’ın
“Dolapnâme”
İslam’ın Beş Şartı Hakkında Yazılan Nazım Türleri
Salatnâme
İslam’ın beş şartından biri olan namaz hakkında yazılan
şiirlere denir.
Kaygusuz Abdal’ın Salatnâmesi oldukça önemlidir.
Oruçnâme
Ramazan başta olmak üzere diğer bazı ay ve günlerin
özelliklerini, farz ve sünnetlerini anlatan şiirlerdir.
Ramazannâme
Ramazan ayının faziletlerini, Ramazan orucunu tutmanın
gerekliliği ve faydalarını anlatan manzum eserlerdir. Daha çok İstanbul
merkezli bir tür olarak dikkati çeken Ramazannâmelerde İstanbul’un semtlerine,
mesire yerlerine, yemek kültürüne ve hamamlarına temas edilmiştir.
Ramazannâmeler,
ekseriyetle dörtlükler halinde mâni ve destan tarzıyla yazıldığı gibi, kaside
ve gazel nazım şekliyle yazılanları da bulunmaktadır.
Hacnâme
Hac yolculuğuyla ilgili olarak yazılan manzum eserlerdir. Bu
şiirlerde hacıların konakladığı yerler, uğradığı şehirler, bazı büyüklerin
kabirleri, Şam, Kudüs, Mekke ve Medine’deki ziyaret yerleri hakkında bilgiler
bulunmaktadır.
Abdurrahman Gubârî ve Ahmet Fakih türün ilk ve önemli
örneklerini vermişlerdir.
Alinâme
Dinî-Tasavvufî Halk Şiirinde rastladığımız “Alinâme” adı
verilen şiirler Özellikle Alevî-Bektaşî edebiyatında Hz. Ali şiirlerinin sayısı
oldukça fazladır.
Maktel-i Hüseyin
Hz. Hüseyin’in Kerbela’da şehit edilmesiyle ilgili manzum ve
mensur eserlerin genel adıdır. Emevi halifesi Muaviye’nin oğlu Yezid, Hz.
Muhammed’in torunu ve Hz. Ali’nin oğlu Hz. Hüseyin ile 10 Muharrem 680’de
Kerbela’da karşılaşmıştır. Hz. Hüseyin’in şehit düştüğü bu karşılaşma, İslam
tarihinde “Kerbela Olayı” olarak bilinir. İslam dünyasında büyük bir üzüntü ile
hatırlanan bu olay şiire de yansımıştır. Mersiye ve ağıt kapsamında
değerlendirilebilecek maktellerin en meşhurları,
Fuzulî’nin Hâdikatü’s-Süedâsı, Lamiî’nin Maktel-i Hüseyin’i,
Bâkî’nin Mersiye-i
Hz. Süleyman han aleyhi’r-rahmeti ve’l-gufrân’ı, Kazım
Paşa’nın Mersiye’si, Ali
Feruh’un Kerbela’sı, Muallim Feyzî’nin Matem-nâme’sidir.
Düvaznâme
Dinî-Tasavvufî Halk Şiirinde içinde on iki imamın adı geçen
ve onları övmek için yazılan şiirlere “düvaz”, “düvaznâme” veya “düvaz-deh
imam” denir. Tasavvuf kültüründe Hz. Ali soyundan geldiğine inanılan on iki
imamın özel bir yeri vardır. Bu imamların adlarını yaşatmak ve onları yüceltmek
için yazılmış veya söylenmiş şiirlere düvaznâme adı verilmiştir.
Faziletnâme
Hz. Muhammet’in, dört halifenin, özellikle de Hz. Ali’nin
faziletlerini anlatan ve onların iyiliklerini belirten şiirlere Dinî-Tasavvufî
Halk Şiirinde faziletnâme denmiştir.
Mansurnâme
Dinî-Tasavvufî Halk Şiirinde Hallac-ı Mansur’un hayatını ve
kerametlerini mesnevi nazım şekliyle anlatan şiirlere denir.
Methiye
Dört halifenin, ashâb-ı kirâmın ve velilerin övüldüğü
methiyeler, Dinî-Tasavvufî Halk Şiirinde herhangi maddi bir beklenti içinde
olmayan şairler tarafından yazılmışlardır. Methiyelerde çok çeşitli nazım
şekilleri kullanılmakla birlikte en fazla kaside nazım şekli tercih edilmiştir.
Dört halifeden Hz. Ali ve Hz. Ebubekir’e çok sayıda methiyenin yazılmış
olduğunu söylemek mümkündür. Bunun yanı sıra bazı tarikat pirleri hakkında da
methiyeler yazılmıştır.
Mersiye
Bir kimsenin ölümüne duyulan üzüntüyü dile getirmek için
yazılan mersiye, İslamiyet öncesinde “sagu”, İslamiyet sonrasında ise “ağıt”
olarak adlandırılmıştır.
Dinî-Tasavvufî Halk Şiirinde din ve tarikat büyüklerinin
ölümü üzerine yazılan şiirlere mersiye denmiştir.
Dinî-Tasavvufî Halk Şiirinde mersiyeleriyle Kemal Ümmî öne
çıkmıştır.
Vücudnâme
İnsanın yaradılışıyla ilgili olarak yazılmış eserlere denir.
Kur’an ve hadislerin ışığında ve birtakım tıbbi delillerle insanın ana rahmine
düşüşünü, insanın doğuncaya kadar geçirdiği saaları tasavvufi sembollerle
anlatan şiirlere vücudnâme adı verilmektedir.
Kaygusuz Abdal ve Süleyman Çelebi
Vücudnâmelerde insan nefsinin mertebeleri ve özellikleri,
bir insanın bu mertebelerde nasıl yol alabileceği de anlatılmıştır.
Devriye
Devirle ilgili bütün bu hususları ele alan şiirlere devriye
adı verilir.
Devriye, yaradılışın başlangıcı ve sonu, varlığın nereden
gelip nereye gittiği ve bu ikisi arasındaki saaların tasavvuf açısından
izahıdır. Başka bir ifadeyle “sudûr” ve “tecellî” hususlarının tasavvua bir
daireye benzetilerek izah edildiği için buna “devir”, bu felsefeden doğan türe ise
“devriye” denmiştir. Devriyelerde evrenin ve
insanın Allah’tan kaynaklanıp yine Allah’a döneceği
vurgulanır. Genellikle Bektaşî çevrelerinde kullanılan bir nazım türüdür.
Tasavvuf felsefesine göre ruhun âlemi dolaşmasını anlatan devriyeler mutlak
varlıktan insana, insandan aslına dönüşü anlatırlar. Devir felsefesine göre
maddi âleme, yani dünyaya gelen varlık önceleri cansızdır. Bir süre sonra
bitki, daha sonra hayvan, en sonunda da insan olur. Bu devir hareketi daireye
benzetilir ve bu saalar ayrı ayrı anlatılır (Artun 2002: 97).
Hikmet
Ahmet Yesevî’nin, İslâmiyet’in esaslarını, şeriatın
ahkâmını, ehl-i sünnet akidesini İslâmiyet’e yeni girmiş veya henüz girmemiş
Türklere öğretmek, tarikatın inceliklerini ve tarikatın adap ve erkânını
müritlere telkin edebilmek amacıyla yazdığı şiirlere “hikmet” denir.
Hikmetler, sanat
kaygısından uzak, sade ve didaktik bir üslupla söylenmiş şiirlerdir. Ancak
ifadedeki samimiyet ve coşkunluk, bu şiirlerin basit manzumeler haline
gelmesini engellemiştir.
Hikmetlerde ilahi
aşk, Allah’ın birliği, irade ve kudreti, peygamber sevgisi, Hz. Muhammet’in
sünneti, züht, takva, ibadet, İslam menkıbeleri, ahret hayatı, cennet ve
cehennem tasvirleri, dervişlerin faziletleri, zikir gibi İslamiyet ve tasavvua
ilgi çok çeşitli konular işlenmiştir.
Ahmet Yesevî,
hikmetlerini çoğunlukla hecenin 7+7=14’lü hece ölçüsüyle yazmıştır, ancak bazı
hikmetler, aruz ölçüsüne uygunluk göstermektedir.
Nutuk
“Tarikata yeni girmiş müritlere, tarikatın adap ve erkânını
anlatan şiirlere denir.
Bu şiirler, tarikatın ileri gelen mürşitlerinin ağzından
söylenirler. Daha çok koşma
nazım şekliyle söylenen nutuklar, didaktik karakterli
şiirlerdir. Sade bir üslupla
yola yeni girmiş bir müridi bilgilendiren, tarikatta hangi
saalarda neler yapması
gerektiğini telkin eden nutuklar, pir veya yüksek mertebeli
tarikat büyüklerince
okunurlar.” (Artun 2002: 97).
Nasihatnâme
İnsanlara yol göstermek ve öğüt vermek amacıyla yazılan nasihatnamelere
“pendnâme” de denmiştir. Bu şiirlerde dini, sosyal ve ahlaki birtakım öğütler,
ayet, hadis, hikmet ve atasözlerinden hareketle verilir.
Yunus Emre, Abdal Musa, Eşefoğlu Rumi ve Şah İsmail
Güvahî,
Vasiyetnâme
Dini ve tasavvufi açıdan din ve devlet büyüklerinin
ölümlerinden sonra geride kalanlara buyurmuş oldukları istekleri konu edinen
manzum ve mensur eserlere vasiyetnâme denir.
Şathiye
Dinî-Tasavvufî Halk Şiirinde bazı tasavvufi remiz ve
rumuzlar ile Hakk’a ulaşmanın yollarını anlatan, dinî ve tasavvufi konuların
daha kolay anlaşılmasını sağlamaya çalışan ve Allah ile tekellüfsüz, şakalı bir
edayla konuşur gibi yazılan veya söylenen şiirlere şathiye denir.
Yunus Emre’nin “Çıktım erik dalına” ve “Denize bir ip
gerseler”
Kaygusuz Abdal’ın “Yücelerden yüce gördüm, erbabsun sen koca
Tanrı”, “Bir kaz aldum ben karıdan”, “Kaplu kaplu bağalar”, “Yamru yumru
söylerim”, “Benk ile seyretmeğe”, “Bugün bana bir paşacuk”, “Filibe’de bir
karı”, “Edrene şehrinde bugün” ,“Yanbolu’da bir karı”
Nevruznâme
Baharın ve aynı zamanda geleneksel takvimde yeni yılın
başlangıcını müjdeleyen nevruzu konu alan şiirlere nevruznâme denir. Özellikle
Alevî-Bektaşî kültür ortamlarında nevruzun ayrı bir anlamı vardır. Bu kültür
ortamını paylaşanlara göre nevruz, Hz. Ali’nin doğum günüdür. Bu yüzden bu
günün kutlanması gerekir. Baharın gelişini anlatan nevruznâmeler de çoğunlukla
nevruz günlerinde düzenlenen törenlerde söylenmiştir.
Tarikatnâme
Tarikat, Allah’a ulaşmak için tutulan yol demektir.
Tarikatın anlamını, kurallarını ve işleyiş düzenini anlatan şiirlere
tarikatnâme denmiştir.
Şah İsmail , Eşrefoğlu Rûmî