23 Nisan 2019 Salı

TOPRAĞINA SUYUNA SAHİP ÇIK!


İnsanların doğayla uyum içerisinde , ekolojik sınırlar dahilinde verimli  yaşaması için gerekli olan su ve toprak yeterliliğini sağlamakla ilgili ciddi sıkıntılarımız var. Tarih boyunca göç ve yerleşme hareketliliği bu iki kaynak üzerinde gerçekleştiğini düşünecek olursak ata bağlarımızın uygarlıklarının su ve toprağa verdikleri değer ile geliştiğini fark ederiz.
 Bitişik ekolojik sistemler bünyelerinde barındırdıkları zenginlik- çeşitlilik-  birçok bitki ve hayvan türünün sağlayıcısı su ve toprak potansiyeline bağlıdır. Bitişik ekolojik sistemlerin bir parçası olan insanoğlunun doğrudan veya dolaylı olarak doğaya verdiği zarar  doğa ile insan arasındaki kuvvetli bağları zayıflatan, çözen etkiler oluşturmuştur. 
Sonuçları yaşıyoruz, nedenleri değil. Çevre kirliliği olarak adlandırdığımız bu durum  karşısında (hava, toprak ve su kirliliği ) üçlü çemberin dönüş hızını artıran yaklaşımlar ile alabildiğimiz sonuç  bellidir. Üretim faaliyetlerinden yoksun, tüketim çılgınlığı içinde bilinç aşınması geçiren insan kendine ve doğaya yabancılaşmıştır.
Ata bağlarımızın Anadolu topraklarına göç sırasında yanlarında getirdikleri aşkın, güzelliğin, sevginin bitkisi olan gülün orijini Doğu Asya'dır. Güvercinler ise cezayı telafi etmek  istemi  taşımasından ötürü barış kuşu olarak Orta Asya’dan göç dalgası ile eğitilerek getirilmiştir. Güllerin nazı, güvercinlerin sitemi üzerine  dokunan sayısız hikaye, destan, şiir … ile yüreklerinizi selamlamak isterim.
“Gök, toprak ve su kutsaldır.”
Toprak, su can ise  aynı göğ  içinde nefesiniz nefesimdir.



TOPRAĞINA SUYUNA SAHİP ÇIK!

21 Nisan 2019 Pazar


Doğaya ve çevreye sanatçının  görüş alanından bakmak; yaratıcılık, beceri ve  hayal gücüyle gerçekleşen sanatsal öğrenmenin de başlangıcı sayılır. Çok yönlü eğitim anlayışının önemli bir parçası olarak görülen sanat eğitiminin akademik başarıya olumlu etkisi, sosyalleşme ve sosyalleştirmeye katkısı bilinmektedir. İnsandan yana olan,  güzelliğe dair gelişen tüm çabaların doğa ile içselleştiğini hatırlayarak, koşarak geldim.
Merhaba…
Uzun bir yol hikâyesine dönüşeceğine inandığım anlamlı girişimi yürekten kutlarım. Kardeşliğimiz, dostluğumuz, arkadaşlığımız ile sürdüreceğimiz yazınsal eylemlerimizde  Ekoloji  yada” Doğa Bilimi“ olarak adlandırdığımız aidiyetimize metodolojik yaklaşım geliştirip , yönelimlerimizi  belirleyen kültürel zenginliğimizin izahını bulabilmek için haklı bir sebep olduk hep birlikte, yazalım öyleyse.

                                                                           

19 Nisan 2019 Cuma


UMUT EKTİK....

Mor bir akşamın kıyısında yürüdük, 
Dilimizde suskun şiirlerin mısraları 
Aklımızda, bakire düşlerin utangaçlığı, 
Ezgimizde yağmura vuran ılık mutluluklar...
Ve bütün gece yağmurla sevişen toprağın, 
Yorgun mahmur kokusu...
Esmer gecelerin gülüşünden doğan şafaklarda buluştuk sonra...
Ve sonra kimsesizliğin, yokluğun, yoksunluğun, düşlerine sataştık.
Yere serdik umutsuzluğun bedenini
Üzerine umut ektik!
Umut ektik...!

Süheyla Güney Avcı

18 Nisan 2019 Perşembe

Babam

Kahveyi artık niye sevmiyorum
Biliyormusun baba?
Çünkü hasretin kokuyor!
Anlıyor musun?

Varlığında
Nede çok içerdim gözlerinden şefkatle
Rengini kahvenin
Tatsız tuzsuz susuz da olsa baba

Çiseledikçe sevgin hafifler yağmur
Yüzü suyu hürmetine
Usul usul akarsın gönlüme
Bir dokunuşa diken diken tüylerim baba

Hayatın arka koltuğundasın hep
Usunu sarar bir sızı
Sızı ki gözlerinde rikkat uslu nehir
Yüreğin aşiyan nemli yapayalanız
Yaşamın hepten zehir baba...

Velhasıl taklit değil
Bu nasıl fasıl?
Dudakların iri ekşimsi mor
Bırak aklım gönül mezrasında otlasın
Düşmüş ömrün dürülü derde baba

4 Nisan 2019 Perşembe

PARANOYA SEYRİNDE

Tam da baharı kucaklamaya hazırlanırken suratıma okkalı bir tokat gibi inen ayaz vurdu geceyi. Soğuklarda sanki duygularımda soğuk gibi oluyor. Kimbilir soğuğa olan antipatimdir belkide.. Beyaz, siyah, gri... soğuk... içimi ısıtmayan renkler. Ve öte yanda beynimin  içimde çıldırmış bahar dalları, uçuşan böcekler, kelebekler ve kocaman umut bulutları. Tanımlanmamış hüzünlerin baharı olsa bu umutlar.... ne dersin?
Düşünün iki kelime var, morarmış titreyen dudaklar arasından boğulup gidiyor ve soğukla birlikte yutuyorsun sevgini... Ya aşk yutulur mu hiç?
Bir parça tomurcuğun oluşumunda doğanın yaratma aşkı var. Doğanın gebeliği nasıl bir mutluluk veriyor değil mi? Ve her yıl muazzam bir aşkın doyum noktası bahar! Düşünün!
Düşünün!
Bahar diyorum minicik bir tomurcukla bu kadar güzelleşirken, insanların yüreğinde neden bir parça güzellik yaratmaz.... Neden insan insanı, insan hayvanı, insan doğayı, insan aşkı öldürür.!

Duvarlarımızda tabular, avuçlarımızda ön yargılar ve içinden ayrışamadığımız öğretilerle ne kadar ileri gidebiliriz ki...? Aşk bu, yaşam aşkı ilk önce ve  yaşayanlar aşkı...
Alıştık ya minik minik materyaller halinde sunumluyoruz sevgimizi.. Başkalarına karşılıklı sunulan madde gibi... "Oysa ki sevgi dokunduğumuz değil hissettiğimizdir." İnsan olarak herşeyi çirkin kıldık ve sonra süsledik çirkinliği gizlemek için.. Yüzümüzü, sevgimizi, gülüşümüzü, aşkımızı... Hem çirkinleştirdik hem de süsledik... riyakâr olduk.. Ve doğaya da aynını yapmadık mı? Hemde en güzelini yaptık tüm çirkinliklerin.. Kuşkularla kurgularla bir dünya kalabalığın içinde kimsesiz kaldık. Ölüm soğuktu ya sanki, aşkta soğudu.

"Ölüm ve aşk usulca sessizce yapar yerini, aniden kapını çalar ve dur diyemezsin.. Ölümün usulca uykusuna teslim olur gibi aşkın hoyratlığına teslim olursun.  Farklı şekilde  sonsuzlukta kayboluşun adlarıdır ölüm ve aşk ne dur diyebilirsin ne de git..."
Bugün teslimiyetsiz düşüncelerle çıktım yolculuğa.. Upuzun bir düş yolu, kimseyi de almıyorum yanıma çünkü, bugün ve sonra burası benim dediğim, senin olmayan yerdeyim...
Kendi halimdeydim ve yine öyleyim... Kendimle kendimce kurgusuz düşlerimin içine misafir oldun tamam.. Yatak döşek uyuyakaldın tamam... düşlerimin içine girdin darmadağın ettin e onada tamam! Sence artık gitme vakti değil mi kendi şehrine kendi düşlerine.
Kimsesizler ülkesinde yalın şiirlerden evim olsun, bahçemde üç beş müzik yeter. Bundan sonrası benim kalabalığım öyle ya. Her zaman söylerim insan hep yenilemeli, yenilenmeli evrenin sürekliliğine uyumu da uyumlu olmalı. Ve elimizde olmayanlarada uyumlu olmalı değil mi?

"Belki siyah beyazda başkalarının anısı olacağız.
Belki bu sokaklar soluğundan tatmayacak
Belkide....
Belki....
Kimbilir başka soluklarda tükeneceğiz..
Sonra belkide, habersizce gideceğiz...
Kimbilir?"

Süheyla Güney Avcı
#paranoyaseyrinde

İrfan Karabulut Sus/adım Harput

İrfan Karabulut kimdir?           1966 yılında Dersim/Mazgirt'in Sülüntaş köyünde doğdu. İlköğrenimi babasının müstahdem olarak çalıştığ...

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *